top of page

                 A N E K D O T L A R  

Bu gezilerde tarihi yerler görmek, doğada fotoğraf çekmeyi amacında olmadığını söylemiştim. Diyeceksiniz ki,

" kardeşim ne işin var dağlarda o zaman ? ". Önceden planlama yapmadan ve yanıma aldığım haritaya bazen bakarak bazen de yoldaki insanların bana anlattıklarına göre; gitmediğim, görmediğim yerlerde, tehlikeleri bir an için yok sayarsak, doğanın bana hazırladığı sürprizleri yaşamak istedim. Çünkü hayatımda herkese sürpriz yapan biri olarak, bana güzel sürpriz yapacak kimsem olmadığı için, doğaya gittim. Eğer sürprizi ve biraz da macerayı seviyorsanız, doğa size en güzel şeyleri, hem de muhteşem şeyleri yaşatabilir.

Hem de sadece size özel.

 

Gelelim esas amacıma.  Asıl amacım " Mistik gezginlik".  İşte bu doğanın sürprizlerini yaşamak aynı zamanda, doğa ile doğrudan deneyim yaparak gerçeklerin manevi tarafıyla yüzleşme, özdeşleşme, yeni bir idrak düzeyine varma yoluyla bilgeliğe ulaşmadır. Bunun en iyi tarafı, doğa, sizin en zayıf taraflarınızı sınava çekiyor. Ama bu sayede "hakikat"in bazılarını da yaşamış oluyorsunuz. Bu amacıma yönelik size bazı cümleler yazmak isterdim ama, felsefe, spiritüel konular buraya uygun değil.

 

İşte yaşadıklarımdan kısa notlar:

                      

Yürüyüşçü Dedem

 

Bir köyden çıkmıştım ki, yolda bir bastonlu dedeye rast geldim. Arabamda benden başkası olmadığı için ve zamanım bol olduğu için hemen yan koltuğumu boşalttım. ( iki tane yerım litrelik su, fotoğraf makinası, harita, mandalinalar, kuruyemişler v.s.) Dedemin yanına gelince arabayı durdurdum ve onu gideceği yere götümek için arabaya aldım. Yolda, " nereden geliyorsun, nereye yolculuk, ne iş yaparsın.." türünden sorulara cevap verirken, dedeye sordum:

           - Seni getirip götüren yok mu ?

Dede :

           - Haftada üç günde bir tek başıma diğer köydeki kızıma gidiyorum. 

Ben :

           - Peki dedim, bunca yolu yürümek zor değil mi?

Dede yanıtladı : 

          - Ben tek başıma gider dönerim, bu yolu da tek başıma yürürüm. Arabam yok.

Neyse, dedeyi bırakacağım köye girdim ve köy kahvehanesinin önünde durdum ve dedemi indirdim. Kilometre sayacına baktığımda gözlerime inanamadım. Tam 17 kilometre yol gelmişiz. Şaştım-kaldım. Dedem, maaşallah bu kadar yolu tek başına yürüyen dinç biriymiş. Allah uzun ömürler versin dedeme.

 

Kıl kurdu

 

Bir sabah Mudurnu'dan yola çıkmıştım. İlçenin hemen çıkışında bir adam gördüm, yolumun üzerinde hem gideceği yere kadar götürürüm hem de sohbet ederiz diye arabama aldım. Yolda, adam biraz kendisinden, biraz da bana sorduğu sorulardan konuşa konuşa bir ara konu, sağlık konusuna geldi. Yaşça benden büyüktü. 

Ben :

        - Kaç yaşındasınız?

Adam:

        - Yaşım yetmiş.

Ben :

         - Maaşallah,hiç göstermiyorsunuz. İnşallah bir hastalığınız yoktur.

Adam :

         - Öyle bilinen bir hastalığım yok ama başka bir türlü rahatsızlığım var. Gençliğimde on yıl kadar domuz çiftliğinde çalıştım. Domuzlar, kendi pisliklerini bile yiyebilirler ve hayatı boyunca hiç bir kez hastalanmayan tek hayvandır. Ama bu hayvanların derilerinde bir virüs yaşar. Bu virüs insana bulaştığında, hemen derinin altına iner ve derinin altında sinirleri kullanarak insan vücudunda gezinir. O virüsün gezinmesi çok ağrı verir. İşte bunun için ağrı kesici, uyuşturucu kullanıyorum. On yıldır bu hastalık bende var. Onun dışında iyiyim.

 

İşte böyle. "Kıl kurdu" kötü bir hastalıkmış. Tıbben çaresi henüz bulunamayan hastalıklardan.

 

Et ve kemik meselesi.

 

Bir köyden çıkmış ve Behramkale'ye doğru gidiyordum. Yolda yaşlıca bir adam gördüm. Yolumun üzerinde onu da götürürüm diye, arabama aldım. Bana, ileride bir köy sapağında inebileceğini, oradan aşağıya doğru yürüyerek yakın mesafedeki köyüne gideceğini söyledi. Yolda, benimle sohbet ederken, yaşının 75 olduğunu söyledi.            

       - Maaşallah, dedim. Sağlığın da çok şükür yerinde. Hanım yaşıyor mu, yoksa yeni bir hanım aldın mı ?

Dedenin ineceği yere gelmiştik. Arabadan inerken yüzüme baktı ve sorumu şöyle yanıtladı:

       - Sağlığım yerinde.Hanım yaşıyor çok şükür. Başka hanım istemedim. Affedersin, köpekler bile etini yediği kemiği toprağa gömer, saklar. Bir adam gençken faydasını gördüğü kadınını yaşlılıkta bırakmamalıdır.

Dedemin bana öğrettiği bu hayat dersi, halâ hiç aklımdan çıkmadı.

 

Başka bir " Mistik gezgin".

 

Sivas'ın Kangal ilçesine, akşam vakti yeni gelmiştim. sabah kahvaltısından sonra, yemek molası vermeden sadece meyve, kuruyemiş ile geçiştirdiğim günün sonunda acıkmıştım. Konaklama yeri aramadan önce bir köfteciye girip yemek yemek istedim. Yemeğim bittikten sonra, çay içerken, köfteci arabanın plakasına bakarak yabancı olduğumu anladı ve sohbete başladı. Ben yaptıklarımdan ve gördüklerimden bahsedince,

hayretle yüzüme bakarak;

      - Yani, siz gezginsiniz ve sadece öyle geziyorsunuz, değil mi?

Ben:

      - Evet, geziyorum, doğanın kendine özgü olaylarını yaşıyorum.

Köfteci yüzüme bakarak daha da hayret içinde konuştu.
      - Sizden bir ay kadar önce, aynı sizin gibi konuşan, sizin gibi gezen bir adam, buraya gelmişti ve yemek yemişti.

Ben :

      - Doğrudur. Benim gibi gezenler var. Sana neler söyledi ?

Köfteci :

     - Aynı sizin söylediklerinizi söyledi. O adam da köylerden geçerek geziyormuş ve sizin gibi düşünceleri vardı.

Ben :

     - O zaman benden sonra kim gelirse, sen de ona şu mesajı söyle lütfen : Doğanın yollarında devam etsin. Çok

        güzel şeyleri yaşayacağını söyle.

 

Kıssadan hisse, bu köfteciyle konuştuğumdan anlıyorum ki, benim gibi başka insanlar da var; hem doğada, hem tek başına ve kimbilir benim gibi bir "şey"lerin peşinde.

 

İşte böyle. Gittiğiniz her yerde, yolda konuştuğunuz her kişiden, çok farklı şeyler duyabilirsiniz benim gibi. Ve benim gibi bir "mistik gezgin" iseniz, o insanların aslında size birer mesajla bazı şeyler öğrettiklerini anlayabilirsiniz. Bazıları sizin sınavınız olurken bazıları da size bir şeyler öğretirler.

 

Karşılaştığım her insandan Allah razı olsun ve Allaha emanet olsunlar.

 

Sevgilerimle ve selamlarımla. Kolay gelsin.

 

 

bottom of page